Negüzel hediyeler alıyorum böyle...
22 Aralık 2010 Çarşamba
Bener, Atay & Özgüven
Fatih Özgüven' in Atay hikayelerindeki alaycı üslubu kendi yazım tarzına eklemlediğini en çok karakterlerin iç seslerindeki çözümlemelerden (veya ikilemlerden) anlayabiliriz. Tabii bu "sahibinin sesi" ciliğinin özü tee Vus'at O. Bener' e kadar dayandığı (mesela "Dost" veya "Istakoz" öyküleri) su götürmemektedir.
Yani bu ardalanan satırlar, Amerika' yı keşfettiğimden ötürü değil. Fakat Özgüven' in özellikle "Bir Şey Oldu" daki hikayelerinden "Kader Müziği" ile Atay' ın "Ne Evet Ne Hayır" ının bir modern uyarlaması sayılabilir (ki burada Ne Evet Ne Hayır' ın ne kadar geniş ya da devasa olduğunu da es geçmemek lazım)
Bu iki bağın evvelinde ise (Özgüven için Atay' ın referans olduğunu Fatih 'Hoca' yı bir kere okumuş birinin dahi anlayabildiği kesin.) Fakat, Atay ile Bener arasındaki bağ (henüz Buzul Çağının Vürüs'ü nü Atay' a ithaf ettiğine gelmedik) için Metis' ten çıkan Türk Öykücülüğünde 1950 Kuşağı yapıtına bakmak yeter; burada, bu jenerasyonun sonrasında gelenleri etkileyenler arasında, Taşra hikayeciliği yapan Bener ya da Bilge Karasu' nun ismini görmek de mümkün. Tabii işte sonradan gelenlerden kastın Atay gibi, yazarlar olduğunu da belirtmekte. ( bu arada ilginçtir ki, kitapta Bener' e ilişkin özel bir kısım vardır)
Bener' in yazılarının; öykülerinin ise genelde kendi kişisel birikimlerinden türediğini çok net görenlerden birisiyim. Öncelikle, Reyhan Tutumlu' nun "Yaşamasız Yazmak" kitabındaki dipnot ları ile, Bener eserlerini birleştirince ortaya çıkan bir çok motif bulunmakta. Mesela, kitapta verdiği bir röportaj da kendi gençlik yıllarından söz ederken "o dönemler Nazım' ın kitaplarını halının-döşemenin altında saklardık" diyişiyle, Buzul Çağının Virüsü' nde kahramanların Nazım Hikmet' in kitaplarını ahşap parkelerin arasında saklaması birbiriyle etkileşimlidir. vs vs .
Sonuç olarak, Özgüven hikayeciliğnideki Atay, Atay' ınkinde de Bener olduğu gerçeği, benim çok farklı ve bilinçsiz zamanlarda bu üç ismi sevmemle birleşince çok güzel oluyor /keyfim yerine geliyor.
Yani bu ardalanan satırlar, Amerika' yı keşfettiğimden ötürü değil. Fakat Özgüven' in özellikle "Bir Şey Oldu" daki hikayelerinden "Kader Müziği" ile Atay' ın "Ne Evet Ne Hayır" ının bir modern uyarlaması sayılabilir (ki burada Ne Evet Ne Hayır' ın ne kadar geniş ya da devasa olduğunu da es geçmemek lazım)
Bu iki bağın evvelinde ise (Özgüven için Atay' ın referans olduğunu Fatih 'Hoca' yı bir kere okumuş birinin dahi anlayabildiği kesin.) Fakat, Atay ile Bener arasındaki bağ (henüz Buzul Çağının Vürüs'ü nü Atay' a ithaf ettiğine gelmedik) için Metis' ten çıkan Türk Öykücülüğünde 1950 Kuşağı yapıtına bakmak yeter; burada, bu jenerasyonun sonrasında gelenleri etkileyenler arasında, Taşra hikayeciliği yapan Bener ya da Bilge Karasu' nun ismini görmek de mümkün. Tabii işte sonradan gelenlerden kastın Atay gibi, yazarlar olduğunu da belirtmekte. ( bu arada ilginçtir ki, kitapta Bener' e ilişkin özel bir kısım vardır)
Bener' in yazılarının; öykülerinin ise genelde kendi kişisel birikimlerinden türediğini çok net görenlerden birisiyim. Öncelikle, Reyhan Tutumlu' nun "Yaşamasız Yazmak" kitabındaki dipnot ları ile, Bener eserlerini birleştirince ortaya çıkan bir çok motif bulunmakta. Mesela, kitapta verdiği bir röportaj da kendi gençlik yıllarından söz ederken "o dönemler Nazım' ın kitaplarını halının-döşemenin altında saklardık" diyişiyle, Buzul Çağının Virüsü' nde kahramanların Nazım Hikmet' in kitaplarını ahşap parkelerin arasında saklaması birbiriyle etkileşimlidir. vs vs .
Sonuç olarak, Özgüven hikayeciliğnideki Atay, Atay' ınkinde de Bener olduğu gerçeği, benim çok farklı ve bilinçsiz zamanlarda bu üç ismi sevmemle birleşince çok güzel oluyor /keyfim yerine geliyor.
16 Aralık 2010 Perşembe
Hazır "serdarcharliebrown" Gitmişken
Ulan adam resmen askere gitti. Vatani görev filan. Her neyse, odamda manasız manasız tek kişilik olmanın mutluluğunu yaşıyordum ki aklıma geldi, Serdar yokken, Serdar'ca bir şeyler yazmak istiyorum;
"bazı insanlar ya gerçekten lüzumsuz, ya da gerçekten yapacak çok lüzumsuz bi sürü şey var"
gibi demeçler.
herneyse, serdar yokken "kafa açmak" gerek. 45'ten geriye. gelirsin...
"bazı insanlar ya gerçekten lüzumsuz, ya da gerçekten yapacak çok lüzumsuz bi sürü şey var"
gibi demeçler.
herneyse, serdar yokken "kafa açmak" gerek. 45'ten geriye. gelirsin...
13 Aralık 2010 Pazartesi
Tanışmamız Bittiğinden Bu Yana Hayko Cepkin…
2005’ in sonlarında Rec Dergisi’ne verdiği demeçte “Ermeni İlahileri” albümü yapmayı planladığını söyleyen adamdan, 2007’de Hrant Dink’in anılışına “kimliğim reklam olacak, beni medyanın gözüne sokacaklar” diyerek gitmeyen bir 2010 sahne agresifine…
Bundan bir kaç ay evvel, İngiliz müziğinin muzip, biraz egosantrik ve (artık) huysuz tavırlarıyla bilinen en ünlü söz yazarı ve vokalistlerinden, 80'lerin kült grubu The Smiths' in solisti Morrissey, solo devam ettiği kariyerindeki bir performansı sırasında kafasına bir bira şişesi yedi. Bu olayı çoğunluğun bilmesini ya da normal karşılamasını beklemiyorum ki fazla mesele etmek için bir sebebimiz de yoktu; çoğumuz için daha önemli mevzuular vardı. Fakat Hayko' nun, geçen ay verdiği bir İzmir konserinde çekilen bir videoda, normal giden görüntülerde bir anda hareketlenip önündeki seyircilerden birine yumruk atması olayının bizim "aramızda" kafa yormamız gereken bir hadise olduğunu düşünüyorum.
“Suratın iğrenç kimlerden söyle yüz buldun? /Vücudun kireç söyle böyle mi pak oldun?” ya da “Her şey dün gibi inan gelir geçer /Bilemezsek kıymetini, hayat bizi içer(siker)” sözlerinin sahibi Cepkin’ in bu dönemde değişime uğrayan hayran kitlesine dair, tam da altına imzasını attığı sözlere tekabül edecek bir demeci var. Rolling Stone dergisinin 2007 Aralık sayısında; “İlk albüm zamanındaki konserlerde yaş sınırı vardı, ikinci albümle beraber 18 yaş altı konser yapmaya başladım.” diyor ve “Onlar daha adrenalin istiyorlar, kudurmak istiyorlar, deşarj olmak istiyorlar. Bizim yaptığımız da bu.” diyerek de bitiriyor. Ve belki de yapıtlarının yoruma açık, düşündürücü oluşu da burada başlıyor.
Aslına bakarsanız ilginç olan öncelikle “kudurmak isteyen” seyirciyi arayan bir müzisyen değildir. Bana kalırsa bunun uygulama alanı kitle, uyumsuz tavırlarını Hayko Cepkin fanı olarak değil de başka bir isimle de sembolize edebilecekken, bu alanda öne çıkanın Hayko Cepkin olması, kendini endüstriyel Türk müziğinde bu kitlenin protagonisti olarak belirlemesinden geçiyor. Çünkü bahsettiğim bu kitle, aynı zamanda kolay betimlenebilecek; yaş grubunun belirginliğinden çok, kendini bir çeşit geçiş döneminde bulup, bu geçişte kimlik bunalımı ve bununla gelen deformasyonlara oldukça meyilli bir kitledir.
İşte tam burada aklımıza gelmesi gereken insanlardan birisi Hayko’ya yakın bir kitleyi simgeleyen Sagopa Kajmer’dir. En azından; birkaç ay evvel televizyonda çizdiği Müslüman imajın bağlayıcılığını da bugün en az Hayko Cepkin’in agresif imajı kadar sorgulamamız gerekmektedir. Ki nedense iki müzisyenin arasındaki tür farklılığı, kitlesel benzerliğin ayrımında pek de işimizi görmemektedir. Hayko Cepkin ve Sagopa Kajmer’in dinleyicilerinden çoğu birbirinin takipçisi, dirsek temasçısı… Ve yine nereden bakarsak iki müzisyenin de televizyonda söyledikleri, dergilere yaptığı konuşmalar çoğu zaman öncekilerle çelişkide. Ve en önemlisi de kulaklarımı sabitleyip dinlediğim (Kolera’nın “O cazlar bluzlar beni bitiriyor, o sololar falan…” dediğinde, Kajmer’ in, bu röportajdan 2-3 ay evvel Beyaz Show’da Metallica sololarını öve öve bitiren o değilmişçesine hanımına onay vermesi…) Kajmer’ in “Benim Unkapanı’ndaki kasetçi dükkânı” diye başlayıp “La ilahe illallah…” diye biten demeçleri gibi, Cepkin’in videodaki (yumruktan sonraki) tavrı aslında röportajlarında bahsettiği deşarjı yaşayıp, bunu açıklarken kullandığı “Orada benim kitleme bir saygısızlık vardı” demecinin en bağlayıcılığı kendi fanlarına değil de, fanları dışında kalan bir kitleyedir. Ya da belki de fanların bir nevi doğruyu görmek istemeden, görmeden onları affetmesi, zaten onların Türk endüstriyel müziğindeki yerini sağlamlaştırarak birer nefer haline getirmiştir. Üstelik ikisinin de hamlelerindeki ya da demeçlerindeki tutarsızlıklar gözetilmeden, bunlara her zaman müsamaha gösterilebilir. Ve belki de medyanın Hayko Cepkin yandaşlığının yüksek müzik dinleyicisi olarak tezahür eden bir özgüvenden geldiğini görmek için sanırım öncelikle Hayko Cepkin' in çıktığı festivallere, yani daha 'sofistike' bir kitleye de kulak vermemiz gerekiyor. Sonisphere'de çıktığı için dahi kendi tarzının dinleyicisi tarafından aforoz edilen Cepkin, yine 2008’deki Unirock Fest’te şarkısı çalındığı anda yuhalanmıştı ve dışlanmıştı.
Ve yazının başında belirttiğim Morrissey vakasının ayrıntısı ve Türkiye deki “şubeleriyle” ilgili yazılması gerekenlerin sırasıdır… Bir kitleye hitap etmek, bir kitlenin sevdiği olmak ile kitlenin dışında kalanlarla “öz”den bir bağ kurmak arasında Türkiye’ deki en önemli şahıslardan olarak gördüğüm Mor ve Ötesi’nin solisti Harun Tekin, Zakkum’un solisti Yusuf Demirkol ve Sakin’in solisti Onur Özdemir mevzuu bahis Hayko Cepkin videosundaki durumun mebzul miktarda benzeri olacak sözlü saldırılara maruz kalmıştırlar. Onlardır ki yeri geldiğinde seksüel kimlikleri aleni bir üslupla sorgulamış, yeri geldiğinde politik düşünceleriyle ilgili ötekileştirilmiştir fakat bugüne kadar hiçbir şekilde fiziksel şiddet ve arkasından “tutarsız duruşlara rağmen” özgüveni tavan yaptıran sözler sarf ettikleri işitilmemiştir. Aynı Morrissey’ in sahnede kafasına bira geldikten sonra “iyi geceler” diyerek sahneden ayrılması gibi.
(mevzu bahis video: http://www.vidivodo.com/468270/hayko-cepkin-yumruk-olayi )
4 Aralık 2010 Cumartesi
Jiri Menzel #1
Fransız Yeni Dalgası, Rohmer falan iyi de; bir de Çek Yeni Dalgası var... Menzel' de onların bir üyesi. Diğer bir isim de Milos Forman... Ama gariptir Jan Svankmajer' in ismi pek geçmiyor... Menzel' in Bohumi Hrabal' ın kitaplarından uyarladığı iki film var ve de aslında ikisi de birbirine çok benzemekte. Birisi I Served King of England, diğeri ise Closely Watched Trains... Hem isimleri güzel hem kendileri. Resim de Closely Watched Trains' den. En sevdiğim yönetmenlerden birisi Menzel...
foto: korkmayın her siyah beyaz film sıkıcı değildir.
Kaydol:
Yorumlar (Atom)